Neler yeni

Anksiyete Bozukluklar

Ayşe86

Kayıtlı Üye
Katılım
6 Eki 2011
Mesajlar
3,577
Beğeniler
4
#1
Nedir?

Anksiyete,her insan tarafından bazı durumlarda yaşanan bir duygudur.Türkçe de"kaygı,bunaltı,iç sıkıntısı,stres"gibi sözcüklerle anlatılmaya çalışılmıştır;fakat"korku,endişe bunalım"gibi duyguları da kapsamaktadır.

Anksiyetenin amacı,yaşamı uyumlu ve dengeli sürdürmektir;tehlikeli,bilinmeyen,yeni uyaranlardan organizmayı sakınmak,onlarla başa çıkmak,onlara karşı koymak ya da o uyarıdan kaçmaktır.İnsanın gerek bireysel gerekse toplumsal adaptasyonu için belli dozlarda anksiyete gereklidir.Anksiyete,ya içerel (intrapsişik) ya da dış çevreden kaynaklanan bir tehlike,tehlike ihtimali veya kişi tarafından tehlikeli olarak algılanan,yorumlanan herhangi bir durum karşısında yaşanan bir duygu durumudur.

Kişi,kendini bir çeşit alarm durumunda ve sanki kötü bir şey olacakmış gibi bir duygu içinde hisseder.Bir yere kadar sağlıklı olan anksiyete,bir yerden sonra kişinin,aile ve sosyal aktivitelerini,kişiler arası ilişkilerinizi olumsuz etkilemeye başlar;kişide ruhsal problemler doğuran bir duygu olarak karşımıza çıkar.Anksiyete,birbiriyle uyumlu bir ilişki içinde ve bir bütün halinde çalışan bir çok alt sistemi etkilerken,yaklaşan tehlikeleri haber vererek,sinir sisteminin tüm birimlerini(santral,otonom, periferik sinir sistemlerini ve endokrin sistemi)en üst düzeyde uyarır,harekete geçirir ve böylece kişiye kendisini koruma fırsatı verir.


Belirtileri Nelerdir?

Normal anksiyetenin ötesinde,anksiyete"bir hastalık belirtisi" olarak karşımıza çıkabilir.

Patolojik anksiyete,belli bir uyarana karşı,süresi ve şiddeti bakımından uygun olmayan bir yanıttır.

Patolojik anksiyete."anksiyete bozuklukları"başlığı altında toplanan bozuklukların yanı sıra diğer pek çok psikolojik hastalıkta da bir belirti olarak bulunur .diğer yandan,santral sinir sistemini ya da diğer sistemleri etkileyen bir organik bozukluğun belirtisi de olabilir.Aksiyete belirtileri çoğu kez temporo limbik,hipotalamo-hipofizer tiroit arkının uyarılarak harekete geçirilmesi sonucu ortaya çıkarlar.Böylece,santral ve periferik sinir sistemi ile otonom sinir sistemi ve nörü-psikoendokrin sistemi bir bütün olarak,kendine yönelen tehdide karşı savunan ve de saldırı durumuna geçmiş olur.Bu sistemlerin harekete geçişinde başlıca nörotransmitterler(noradrenalin,serotonin.GABA ve muhtemelen diğerleri)rol oynar.


Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tedavide ilaç ve psikoterapi kullanılmaktadır.Bugün en etkin ve yaygın kullanılan ilaçlar antideprasanlardır.Tirisiklik antideprasanlar ve selektif serotonin geri alım inhibitörleri(SSRI) noradrenalin ve serotonin geri alım inhibitorleri(SNRI),NASSA gibi,MAO inhibtörleri yaygın olarak kullanılmaktadır.

Kısa süre,yardımcı ilaç olarak;benzodiazepin gurubu ve betablokerler de tercih edilmektedir.Ayrıca davranışçı ve bilişsel terapiler bugün için en tercih edilen terapi şekilleridir.


Diğer:

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU


En az bir ay süren, kronik, yaygın anksiyete söz konusudur. Bu hastalar, sürekli kötü bir şey olacak duygu ve korkusunu yaşarlar. Karşılaştığı bir arkadaşı, “dur sana bir söyleyeceğim” dese, kötü bir haber verecek endişesiyle yürekleri cız eder. Sürekli sıkıntı içindedirler. Anksiyetenin tüm bedensel ve ruhsal belirtilerini yaşarlar.

Yaşam boyu yaygınlık, % 3-8’dir. Kadınlarda, erkeklerin iki katı görülür. Başlangıç yaşı değişmekle birlikte, erken erişkinlik’te ortaya çıkar. Hastanın yakın akrabalarında görülme riski % 25’tir. Tek yumurta ikizlerinde eşhastalanma oranı % 80-90, çift yumurta ikizlerinde ise % 10-15’dir.



ÖZGÜL FOBİ

Bir objeye karşı anlamsız bir korkudur. Mesela, atlara, böceklere duyulan korkular bu türdendir. Ya da, yüksek yerler, uçakla seyahat etmek gibi özel durumlarda ortaya çıkar. Hasta fobi yaratan nesne ya da durumlardan kaçınmaya çalışır. Yüksek yerlere çıkmaz, asansöre binmez, böceklere değil dokunmak, hatta bakamaz. Bazen böceğe dokunma düşüncesi bile ürküntü verir. En yaygın anksiyete bozukluğudur. Nüfusun %2-3’ünde görülür. Kadınlarda erkeklerin iki katı görülür. Geç çocukluk yaşlarında ortaya çıkar. Özellikle, kan görme ve iğne yaptırma fobisi yaygındır

SOSYAL FOBİ

Kişinin toplum içinde bulunduğu durumlarda gösterdiği mantıksız korkudur. Toplum içinde söz alıp konuşamaz. Kendisine söz düşecek diye korkar. Bu korkuların altında, başkalarının yanında küçük düşeceği, utanç duyacağı bir duruma düşeceği korkusu yatar. Böyle bir rahatsızlıkta, kişi, başkalarıyla etkileşimde bulunmasını gerektiren her türlü durumdan kaçar ve bunun sonucu olarak toplumsal etkinlikleri de zorunlu olarak azalır.

Sosyal fobi, sanılandan daha yaygındır. Yaşam boyu yaygınlığı, %3-13 arasında değişmektedir. Çoğunlukla ergenlik döneminde başlar.

Sosyal fobisi olan kişilerin birinci dereceden akrabalarında, aynı rahatsızlığı gösterme riski, sosyal fobisi olamayanlara oranla daha yüksektir. Başka ifadeyle, sosyal fobi bazı ailelerde daha fazla görülmektedir. Burada, sosyal fobinin oluşumunda, kalıtımsal etkenler yanında çevresel etmenlerin de önem taşıdığı vurgulanmalıdır. Aşırı anksiyeteli, aşırı koruyucu ve kollayıcı anne-babaların çocukları, yeterli özgüven kazanamaz; sosyal fobi göstermeye yatkın olurlar.

OBSESİF KOMPÜLSİF BOZUKLUK

Obsesyon saplantı demektir. Saplantı, kişinin ısrarlı, yineleyici, zihninden uzaklaştıramadığı parazit düşüncelerdir. Kişiyi rahatsız eden duygulardır. Gece yatağa girdiğinde, “kapıyı kilitledim mi?” düşüncesine takılma, bunu bir türlü kafasından atamama; “abdestimi tam aldım mı, su değmesi gerektiği halde su değmeyen bir nokta kalmış olabilir mi?” gibi ısrarlı, rahatsız edici düşünce uğraşıları obsesyon örnekleridir. Gene ısrarlı, tekrarlayıcı, bir amaca yönelikmiş gibi görünen tekrarlayıcı davranışlar ya da zihin uğraşları, kompulsiyon (zorlantı) olarak adlandırılır. Sürekli el yıkama, acaba kilitlemedim mi obsesyonuyla defalarca kapı kilidini kontrol etme kompulsif davranış örnekleridir. Sayı sayma, otomobil plakalarını izleme, zihinsel kompulsiyon örnekleridir. Kompulsiyonlar, sıkıntıdan kurtulmaya ya da azaltmaya yönelik davranışlardır. Obsesyonun oluşturduğu gerilim, kompulsiyonun yerine getirilmesi ile kısa süre hafifletilmiş olur. Ancak kalıcı bir yararı olmaz; hastayı yorgun düşürür. Bir hastam delirdiği konusunda obsesyonlara sahipti; muayeneye geldiğinde “deli olmadığına dair” yazılı belge isterdi. Sonraları, kapı kapı dolaşıp deli olup olmadığını sormaya başladı.

Yaşam boyu yaygınlığı, % 2-3’tür. Kadın ve erkeklerde eşit oranda rastlanır. Hastanın yakın akrabalarında yüksek oranda görülür. Tek yumurta ikizlerinde eşhastalanma oranı, çift yumurta ikizlerine oranla daha yüksektir.

Sosyokültürel düzeyi yüksek gruplarda daha fazla görülmektedir. Bunun yanında, utanç ve günah kavramlarının yoğun ele alındığı gruplarda özellikle temizlik obsesyonu ve kompulsiyonu daha fazla görülmektedir. Kültürümüzde, özellikle aşırı, korkutucu din eğitimi alan ailelerde, “gusül abdesti aldım, ya iğne deliği kadar yere su değmemmişse...” gibi durumlar sık görülmektedir.

POSTRAVMATİK (TRAVMA SONRASI) STRES BOZUKLUĞU

Burada, olağanüstü önemli bir yaşam stresinin kişide anksiyete ortaya çıkarması söz konusudur. Kişi, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehlikesi yaşamıştır. Ağır bir yaralanma geçirmiştir ya da başkalarının yaralandığına tanık olmuştur. Kendisinin ya da başkasının hayati tehlike geçirdiğine tanık olmuştur. Bu hastalıkta aşırı korku, çaresizlik ya da dehşet duyguları yaşanır. Olay, kişinin rüyalarında ya da rüya benzeri durumlarla tekrar tekrar sıkıntı verici bir biçimde yaşanır. Olayı anımsatan her türlü olaydan, konuşmadan şiddetle kaçınırlar. Olayı yeniden yaşama ve sakınma belirtileri bir aydan fazla sürer. Eğer hastalık, bir aydan daha kısa bir süre içinde çıkarsa, “akut stres bozukluğu” tanısı alabilir.

Bu hastalığın oluşması için, öncelikle travmatik bir olayın varlığı gerekmektedir. Trafik kazaları, savaşlar, ölümlü ya da yaralanmalı kavgalara tanık olma, işkence görme, tecavüze uğrama, doğal felaketler, hastalık oluşturan travma örnekleridir.

Yaşamboyu yaygınlık, %1-3’tür. Vietnamda bulunmuş askerlerde bu oran %30’a yükselir ki bu da hastalığın psikososyal yönünü açıkça ortaya koymaktadır. Erkek/kadın oranı 1/2’dir. Çocukluk dahil, her yaşta başlayabilir.

Tıbbi tedavi yanında, bu hastalık için önlemler alınması söz konusudur. Bir işçi, işkazası geçirdiğinde ya da iş kazalarına tanık olduğunda böyle bir hastalık geçirebilir. Endüstri psikiyatrisinde bu tür bozukluğa “kaza nevrozu” adı verilmiştir. Bu işçilerin, kaza yerinden ya da kazayı anımsatan olaylardan uzak tutulmaları, tedavinin önemli koşullarından biridir.

kaynak:Ahmet elikkol, anksiyete bozukluklar
 

Forum istatistikleri

Konular
18,892
Mesajlar
30,368
Kullanıcılar
27,851
Son üye
Mfbos
×