Neler yeni

66’lıkların müfredatla imtihanı

Katılım
13 Eki 2011
Mesajlar
994
Beğeniler
3
#1
66’lıkların müfredatla imtihanı!

Okullar bütün itirazlara rağmen 17 Eylül’de yeni sistemle açıldı. 60 aylık çocukla 80 aylık aynı sırada birinci sınıfa başladı. Nihayetinde korkulan oldu, yaş farkından kaynaklı sorunlar baş gösterdi. Peki, çözüm var mı? Şimdilik onu kimse bilmiyor!
Sedef 78, Mehmet 62 aylık iki kardeş. Daha anlaşılır ifadesiyle biri 6,5 yaşında, diğeri 5’inden henüz gün almaya başladı. Ama bu seneki ‘eğitim reformu’ onları bir noktada birleştirdi; ikisi de ilköğretim birinci sınıfa başladı (farklı şubelerde). Okuma yazma derslerinde başlayan kardeşlerden Mehmet, ablasına oranla daha çok zorlanıyor. Harf ve heceleri yazarken kalemi güçlükle tutuyor; çünkü el kasları yeterince güçlenmemiş. Okula gitmekten pek hoşlanmıyor. Anne Ayşe Asmalı, Mehmet’in okula başladıktan sonra epey agresifleştiğini söylüyor. Öğretmeni, yazısı çirkin olduğu ve harfleri iyi tanıyamadığı için anne babasının Mehmet’e daha çok ihtimam göstermesini istiyor. Anne, Mehmet’i okula erken gönderdiği için “Acaba çocuğa çok mu yüklendik!” diye düşünüyor ve suçluluk duygusuna kapılmış. Sedef tam aksine sıkıldığı için okula gitmek istemiyor. “Sürekli boyama yapıyoruz, şarkı söylüyoruz, istemiyorum.” diyor annesine. Sedef ve Mehmet’in yaşadıkları bu yılki sistemin sıkıntısını gayet iyi özetliyor. Büyük gruplar hazırlık programı aşamasında sıkılmış, küçükler de kalem tutma, harfleri ezberleme, sınıf disiplinine ayak uydurma gibi hususlarda zorlanıyor. Öğretmenler ise biraz şaşkın. İmkânı olup sınıfları 80-72, 72-66 ve 66-60 aylıklar diye gruplara ayırabilenler kendini şanslı addediyor.

Bu yıl eğitim sezonu büyük tartışmalar eşliğinde başladı. Sebebi yukarıdaki örnekten anlaşılacağı üzere ilk kez anaokulu çağındaki 60-66 aylık çocukların da ilköğretim birinci sınıfa alınacak olmasıydı. Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in açıkladığı gibi yüzde 3 oranında bir kesim çocuklarını doktor raporu alarak okula göndermese de büyük çoğunluk ister istemez uygulamayı kabullendi. Daha öğrenciler okul sıralarına oturmadan sistemin çalışmayacağına dair ciddi uyarılar oldu. Ama bakanlık geri adım atmadı. Yine bakanın verdiği rakama göre birinci sınıfların yüzde 15’lik bölümünü oluşturan 60-66 aylıklar 2,5 aydır okula devam ediyor. Biz de yeni sistemin çalışıp çalışmadığını yerinde inceledik. Öğretmen ve velilerle görüştük, 5-5,5 yaşlarındaki miniklerin sıkıntılarını dinledik. Peşinen söylemek gerekirse; durum pek iç açıcı değil.

İstanbul’un kalabalık semtlerinden birine yolumuz düşüyor. Okul ziyaretlerimizin ilkini gerçekleştiriyoruz. Müdür Bey uyarıyor: “Biz devlet memuruyuz, dertleşelim kabul, fakat isim kullanmayın lütfen.” Müdür Bey, bizden söz aldıktan sonra, birinci sınıfları okutan bütün öğretmenleri topluyor. Hemen hepsiyle konuşuyoruz. ‘Bir dokun bin ah işit’ durumuyla karşı karşıyayız.

Öğretmenlerden biri çocukların ana sınıfı eğitimi almadan okula gelmesinden yakınıyor. Çünkü renkleri, ona kadar saymayı; yukarı aşağı, ince kalın, benzerlik farklılık gibi basit kavramları öğrenemeden geldiler. Bir senenin açığını üç ayda kendileri kapatmak zorunda. “Çocuklar açısından düşünürsek daha büyük zorluk. Çok fazla şey bekleniyor onlardan. Psikolojileri olumsuz etkileniyor.” diye ekliyor. Bir diğer öğretmen söze giriyor: “60-69 ay arasında bir sınıf benimkisi. 60 aylıklara zorunluluk olmamasına rağmen aileler gönderdi. Pratikte alt limiti neye çekerseniz veliler o sınıra göre davranıyor. Özellikle maddi geliri düşük olan aileler. Ama 2,5 ay geçti 4 öğrencim hâlâ annelerinden ayrılamıyor, sürekli ağlıyorlar. Dolayısıyla devam sağlayamıyorlar.” Bakanlığın istediği 3 aylık eğitim programına (birinci sınıfa hazırlama) uydukları takdirde büyük çocuklar sıkılıyor. Bunun üzerine bazı öğretmenler harf ve heceleri tanıtma derslerine başlamış. Ancak bu sefer de küçükler fazla ilerleyememiş. Çünkü harf ve hecelerde hem anlama hem yazma sıkıntısı çekiyorlar. Bu kez de ‘acaba çok mu yükleniyoruz’ düşüncesiyle ağırdan almaya karar veren öğretmenler olmuş. Küçükler el kasları iyi gelişmediği için zorlanıp kendilerini kötü hissedebiliyor. Sınıfta sırf bu yüzden ağlayan çocuklar var. Aslında tüm bu karmaşıklığın sebebi belirli bir müfredatın olmayışı. “İki yaş grubu için de ayrı, birbirini dengeleyici bir müfredat uygulanabilirdi.” diyor öğretmenler.

Geçen seneki eğitim müfredatıyla devam eden ve çocukları yaş gruplarına göre ayırmayan okullar daha fazla. Hiç telaşa girmeden bir iki alıştırmadan sonra eski sisteme riayet ediyorlar. 60-66 aylık gruplar sayıca azınlıkta olduğu düşüncesiyle ayrı sınıf açma ihtiyacı duymamışlar. Bu noktada öğretmenlerin her çocuğun yaşına göre özel ihtimam göstermesi gerekiyor. Ama bu ortalama 30 kişilik sınıflarda çok mümkün görünmüyor.

Sınıfların yaş aralıklarına göre ayrılmadığı başka bir okulu ziyaret ediyoruz. Burada girdiğimiz birkaç derste öğretmenlerin yaşadığı sıkıntıyı daha net gözlemliyoruz. Özellikle kalabalık okullarda her öğrenciyle ilgilenmekte zorlanıyor öğretmenler. Miniklerin arasına katılıp en arka sıradan olan biteni gözlemliyorum. Heyecanla yanımdaki çocuklarla tanışmaya çalışıyorum. Onlar pek yanaşmıyor. Ara sıra arkalarına dönüp çekingen ve meraklı bakışlar fırlatıyorlar. Göz kırpıp tebessümle karşılamaya fırsat vermeden kafasını çeviriyor birkaçı. Kimisi daha hareketli, sınıfın uğultusunu fırsat bilip yanıma kaçamak turlar düzenliyorlar. Bunlardan biri Muhammet İkbal. Çizdiği resmi anlatıyor, gözlerini irileştirip ağzındaki kelimeleri olabildiğince büyük harflerle vurgulayarak: “Bak! İnek çizdim! Gördün mü? Bu da kova! Süt sağıyorlar buradan! Gördün mü?”

Öğretmen yeni müfredatı bilmiyor Muhammet ile konuştuğum sırada öğretmen uğultuyu kesmeye çalışıyor, deve-cüce, gece-gündüz oyunu başlatıyor. Okulun en deneyimli öğretmenlerinden biri görevlendirilmiş bu sınıf için. 18 yıldır öğrenci yetiştiren Mukaddes Hanım’ın sesi o kadar tok ve güçlü ki, ‘Deve! Cüce!’ komutlarına kendinizi kaptırmanız işten bile değil. Arada şaşırtmak için art arda söylüyor: ‘Deve! Deve!’ Ama işi çok zor; bu bile en fazla 5 dakika toparlayabiliyor sınıfı. Hazır çocuklar komutları uygulamaya koyulmuşken hece çalıştırmasına geçiyor: ‘İ-li!’ 5 dakika sonra çatlak sesler baş gösteriyor. Hamur oynama molası veriliyor. Ardından şarkı söylüyorlar hep birlikte: Küçük kurbağa, küçük kurbağa, kuyruğun nerede?

Mukaddes Hanım çocukları fazla zorlamadan üç aylık hazırlık programı arasında okuma yazma derslerine giriş yapmayı tercih etmiş. 60 aylık çocukların sayısı fazla olan bir sınıf bu. Onların uyumunu sorduğumda şöyle cevap veriyor: “Çok zorlanan, dediğim hiçbir şeyi anlamayan çocuklar var, onlar için erken olduğunu düşünüyorum. Özel olarak ilgilenmeye çalışıyorum; ama aralarında 60 aylık olup anasınıfı eğitimi almış, iyi yürüten çocuklar da var, durum kişiden kişiye değişiyor. Keşke hepsinin anasınıfı eğitimi olsa...”

“Bakanlığın, okullara gönderdiği 3 aylık hazırlık müfredatı dışında bu yaş grubuyla ilgili henüz bir hedefi, plan ve programı yok.” diyor öğretmenler. Hazırlanan kitapçıkların ulaşmadığı okullar var. Konuştuğumuz sınıf öğretmenlerinden biri şu an elinde kitap olmadığını, fotokopi ile bu sıkıntıyı aşmaya çalıştıklarını söylüyor. Öğretmenler yeni ders programı hakkında herhangi bir bilgiye sahip değil. Okullar, nasıl bir müfredat uygulayacaklarına kendileri karar veriyor. Üç ay bittikten sonra birinci sınıf müfredatına geçip geçemeyeceklerine pratiğe bakıp karar verecekler. Öğretmenler eski müfredata göre ders yapıyor, eleştirisine Millî Eğitim Müdür Yardımcısı Mucip Kına, şöyle cevap veriyor: “Müfredat hakkında yeterince hazırlanamadan uygulama başladı. Bununla ilgili eğitim süreci gerçekleşmedi maalesef. Ağustosta yönetmelikler yayımlandı, eylülde eğitime geçtik.” Kına, eğitim müfettişlerinin okulları dolaşarak yeni müfredatı anlattığını, eksikliklerin giderilmeye çalışıldığını belirtiyor. Sistemdeki yenilikle beraber oluşan çatlaklar her ne kadar giderilmeye çalışılsa da eğitim uzmanları durumun aceleye geldiğini kabul ediyor. Kına, müdürlüğün okullara çocukların yaş gruplarına göre ayrılması konusunda tavsiye yazısı gönderdiğini ekliyor. Ona göre de 84 aylıkla 66 aylık çocuğun aynı sınıfı kullanması pedagojik açıdan uygun değil.

‘Pedagoji eğitimi almadık’

Sınıf öğretmenleri bakanlığın sözünü ettiği pedagoji eğitimini almadı. Öğretmenlerin dikkat çektiği önemli nokta şu: “Biz fakülte mezunuyuz, formasyon alıp öğretmenlik yapıyoruz. Pedagoji eğitimi alacağımızı zannediyorduk.” Bakanlığın yaptığı ise uzaktan eğitimle yani seminer ve slayt gösterimi ile programın amacı, vizyonu ve misyonunu anlatmak. Öğretmenler, 66 aylıklarla 72 aylıklar arasında bile dağlar kadar fark olduğunu söylüyor. Birinci sınıf müfredatı 60-66 aylık çocuklar için ağır. 3 ay anaokulu eğitiminden sonra birinci sınıf müfredatına geçmek, onları çok zorluyor.

Ortada üzerinde durulması gereken iki nokta var; ilki oyun çağındaki çocukların birinci sınıf müfredatı altında ezilmesi, ikincisi anasınıfı eğitimi dahi almamış çocuklara kendisinden 2 yaş büyüklerle aynı sorumluluğun yüklenmesi. Millî Eğitim yetkilileri, “Anasınıfı eğitimini teşvik etmek için velileri bilinçlendirme programları yapıyoruz.” diyor; ancak anasınıfı eğitimi için de henüz ciddi bir plan ve program bulunmuyor. Bu yıl rapor alan ve okula başlamayan 66-72 aylık çocukların sayısı 18 bin. ‘Seneye nasıl olacak? Farklı yaş gruplarının aynı eğitime tabi olması devam edecek mi?’ sorusuna ne öğretmenler ne de Millî Eğitim yetkilileri net cevap verebiliyor. Bu yılki sıkıntıların önümüzdeki birkaç yıl daha devam etmesi muhtemel. Bakanlığın açıklamasına göre bu yıl okula başlayan 60-66 aylık sayısı 2 milyon 314 bin. Bu öğrenciler, eğitimleri boyunca hep kendilerinden büyüklerle aynı sırayı paylaşmaya devam edecek. Aradaki fark nasıl ve ne zaman kapanır ya da kapanabilir mi, bunu zaman gösterecek. Bir ara formül bulunma ihtimali ise şimdilik çok zayıf.

Müfredat hafifletilse bile çözüm olmaz

Pedagoji Derneği Başkanı Uzman Pedagog Mehmet Teber’e bu yıl birinci sınıfa başlayan küçük çocuklarla ilgili gözlemlerini sorduk. Teber, ne kadar hafifletilse de müfredatın 60-66 aylık çocuklara uygun olmadığını vurguluyor. Çocukların büyük gruplarla kendini kıyasladığında eziklik, geri kalmışlık hissi içerisinde olduklarına dikkat çekiyor.

-60-66 aylık çocukların diğer birinci sınıflardan ayrılması gerekir mi?

Ayrı sınıflarda okumaları gerekir. Çünkü 60-66 aylık çocukların özellikle anaokulu eğitimi yoksa diğer çocuklara yetişmesi çok zor. Diğer çocuklar daha hızlı gidebiliyor, daha çabuk anlayabiliyorlar. Bu da onlarda eziklik, geri kalmışlık duygusuna yol açıyor. Küçük yaş grupları için, gelişmiş olanlarla aynı yarışa başlamak dezavantaj. İyi yönetilemezse bu sefer okula karşı isteksizlik, soğukluk olarak karşımıza çıkıyor.

-Baskı ve eziklik hissinin sonucu ne olur?

Daha çabuk idrak edenlere bakarak kendini kötü hissedecek. Olumsuz duygularla okula gidecek. Böyle başlamak eğitim hayatı adına iyi değil. “Ben geride kaldım, sınıfın sonuncusuyum.” düşüncesi okul algısıyla bütünleşecek. Şimdi yavaş yavaş boyama, oyalanma dönemi bittiği için bana gelen ailelerin sayısı artıyor örneğin.

-Büyük ve küçük gruplar aynı programa tâbi. Peki öğretmenler nasıl davranmalı?

Burada öğretmenin rolü çok önemli. Süreci iyi yönetebilirlerse zarar minimize edilebilir. Küçükleri baz alırsanız ve büyüklerle ayrıca ilgilenirseniz bu iş yürür. Yıl sonunda aynı yerde olmaları gerekiyor.

-Sınıfların mevcudu 30’un üzerinde, öğretmenlerden bunu beklemek zor değil mi?

Öğretmenler de çok gergin, bana gelen bir veli anlatıyor. “Şu an hiçbir soruyu kaldıracak durumda değilim, soru sormayın!” demiş bir öğretmen. Kısırdöngüde her şey. Altyapı yeterince hazırlanıp, ona göre yaş sınırı alt limite çekilmeliydi.

-Anasınıfı eğitimi alanlarla diğer öğrenciler arasında ciddi farklar oluyor mu?

Anaokulunda bir kültür kazanıyor çocuklar. Sıra beklemesini öğrenmek, söz alarak konuşmak, etkinlikler yapmak, oyunlarda arkadaşlarına saygı göstermek gibi. Ama sıfırdan gelen çocuklar, bütün davranış biçimlerini birinci sınıfta öğrenmek zorunda. Bunları öğrenmek zaten iki üç ayı alır. Bu sırada müfredatın kendisinden de kopabilir. Birinci sınıf, sürekli oturmaya dayalı bir sistem. Çocuğun ayağa kalkıp hareket edebileceği, oyun oynayabileceği alan yok. Başına buyruk hareket etmesi disiplinsizlik. Bütün bunlar çocuk için zorlayıcı oluyor. Anaokulu daha esnek ve geri kalmışlık duygusu yok. Çocuğa ilgi gösteriliyor, sınıf mevcudu az.

-Aradaki fark kapatılamayacak kadar büyük mü gerçekten?

Birinci sınıfta öğretmen anaokulu kültürünü kazandırma gayretinde değil. Uygulaması gereken bir program var; işi okuma yazma öğretmek. Davranış şekillerini öğrenmiş olarak varsaymak durumunda. Çocuğun gelişimiyle ilgilenemez. Fakat bu çocuklar oyun çağında. Makas kullanarak, el işi yaparak, resim çizerek vakit geçirmesi gerekiyor. Okulda bunları getiren var, getirmeyen var. Bu sefer öğretmen geçiştirmek zorunda kalıyor; çünkü sınıfın yarısında yok materyal. Sınıf ortamı ve müfredatı henüz hazır değildi.

-Öğretmenler açısından da durum epey zor o zaman...

Öğretmen yıllardır eski müfredatı uygulamış; yıllardır bu işi yapan birinin birden değişmesini beklemek doğru değil. Bu yıl öğretmenlerimiz de çok zorlanıyor. Farkında olmadan çocukları da çok zorluyorlar. Henüz hiçbir kültürü oturmamış çocuk sınıfta azarlanır, küçük düşürülürse kendini okuldan çeker.

alıntı
 

Forum istatistikleri

Konular
18,892
Mesajlar
30,368
Kullanıcılar
27,851
Son üye
Mfbos
×